Bu sefer biraz ( tabiri caizse) "şaşkınlığımla" geldim. Yine kendimde bir şeyler arayıp bulamama halindeyken kitaba koştum; "Elbet bir yerlerde bende geçiyorumdur ."diyerekten. Bazen kendime söyleyemediklerimi okumak iyi hissettiriyor. Günümüz fazla çetrefilli malum. Kime inanıp kime güveneceğini bilemiyorsun. Yakın zannettiğin insanlar hiç de öyle olmuyor; her şey toza dönüşüp kaybolabiliyor. Arkadaşlık çok daha zor olmaya başladı.
Neyse geçenlerde Hikmet Anıl Öztekin'in Eyvallah 2 kitabını almıştım. Eyvallah kitabını çok beğenmiştim; ama ondan öncekileri sevmemiştim. Bir de buna bakayım dedim. Bu da pek beklediğim gibi çıkmadı. Her neyse yine de bir yerde buldum kendimi. Sizinle de paylaşmak istedim.
" Kim Bir Kitabın İçinde Yaşamak İstemez ki?"
"Neden insanları sevmiyorsun diye soruyorlar bana. Aslında sevmiyorum değil sevemiyorum, demem gerekiyor. Çok kez denedim tüm ön yargılarımı bırakıp saf, duru bir şekilde insanları sevmeyi. İlk vakitler biraz yolunda gibi her şey, ancak, insanların duyguları öyle hızlı değişiyor ki...
Benim de sorasım geliyor, asıl onlar bu kadar hızlı değişebilen insanları nasıl oluyor da sevebiliyorlar? Yoksa insanları değil de bazı duygularını mı seviyorlar? Yoksa işlerine gelenleri mi? Yoksa çıkarlarına oldukları vakitler mi 'kanka' diyorlar onlara?
Tek bir kelimeden binlerce anlam çıkarman gerekebiliyor ve bazen de yüzlerce kelimeyi görmezden gelmen gerekiyor.Yoruyor işte bu.
İlaçların yan etkileri olduğunu biliyordum ama şimdilerde güvendiğin insanların da yan etkileri olduğunu anladım. Yapay olunca bir şey yan etkileri oluyor. Bakın meyvelerin yan etkileri yoktur mesela, doğaldırlar. Ama ne zaman doğal olmayan bir insanla karşılaşırsanız bilin ki bir yan etkisi vardır. Fazla kullanımda daha da belirgin oluyor bu etkiler, kaçınmak lazım...
'Dost' ve 'düşman' kelimeleri bu kadar zıtken dün dost olan ertesi gün düşman olabiliyor. İyi günde arkadaş sayın artarken, düştüğünde bir tekme de dost dediklerinden yiyorsun. Kulağına bir şeyler geliyor, gidip araştırıyorsun herkes öylesine masum öylesine iyi niyetli ki sonunda sanki o dedikoduyu sen kendi kendine çıkarmış gibi hissediyorsun.
Birisi sana yakınlık gösteriyor, acaba ne çıkarı var,diyor şüphelenmeye başlıyorsun.
...
Ama kitaplar öyle değil. Ağlayan duygularımdan damlayan gözyaşlarıyla dolduruyorum ben hokkamı. Ve hep aynı duyguyla temiz birer arkadaş olarak kalıyorlar. İstediğim gibi tertemiz insanları yazıyorum yanıma.
... "
" Yaşadıkça, tanıdıkça, güvendikçe, gitgide, gidesi geliyor insanın..."
Bu son cümleden sonra derin bir nefes aldım. Sonra Mösyö'nün yazdığı geldi aklıma. Konuşmamızda kolyem ve Galata Kulesi söz konusuydu ve dedi ki " Kolye önemli değil. Yeter ki ışık eksilmesin yüreklerden"Teşekkür ederim Mösyö.
Bu ışığın varlığını bilsem de bir türlü bulamamam şaşkınlığımdan kaynaklı. Güvensizlik de buna en büyük etken. Yine de ümit en büyük destek. Oralarda bir yerlerde bu güveni hak edenler var bilirim.
Umarım görüşürüz...
Madame bir yerlerde her ne kadar ter temiz yüreklerine ziftle saldıran,o ışığı söndürmek isteyen dünya ve mâhluklar olsa da o ışığın sönmesine izin vermeyen dünyanın alçaklığına inat yükseklerde yaşayan kartal ruhlu insanlar bu dünyada o ışık için yaşayan. Umarım bir fincan kahvenin hatrı birleştirir ışıkları.
YanıtlaSilDaha nice güzel kahve hatırlarımız olacak Mösyö. Güzel günler olacak.
SilOysa bir umuttu hep gönlü besleyen
SilDayan yüreğim diyen
Ama kap kara bir yel
Her yanı sardı
Bende bir tek can kaldı
Umutsuz, hayalsiz olmaz Mösyö, lütfen...
SilÇaldılar madame çaldılar...
YanıtlaSilYenilerini yerine koymak da sizin elinizde Mösyö. Unutmayın yeşil ve mavi hep sizinle. Bunlar da umutlarımız ve hayallerimiz için en güzel dayanaklar bize.
Sil